Yoğunluk

Uzunca bir süredir bu kadar yoğun geçmiyordu günlerim, evden çalışıyor olmanın da verdiği rahatlıkla iş planlarımı kendim yapıp mesaimi kafama göre düzenleyebiliyordum fakat bu hafta mesai kafasına göre beni yaptı desem yeridir J Tabii yanlış anlaşılma olmasın, şikayet etmiyorum bu durumdan, tam tersi özlemişim bile. Aynı anda 3-4 projeyle uğraşıp, eş zamanlı birilerine laf yetiştirip, bir yandan da O Ses Türkiye izlemek(dinleyip demek daha doğru olabilir, sesini duyuyorum sadece)  zevkli oluyor. 

Son

Bu sefer sonmuş gibi hissettiriyor. Nasıl hissettirir ki sonun gelmesi, neye benzer?

Bilinmezliğin, o hafif korkuyla karışık heyecanı, teslim olup boş vermişlik, rahatlama, merak, tamamlanmışlık hissi ve kırgınlık.

Hiçbir şey olmamış gibi umursamaz olmakla, en önemli şey buymuş ve sonu gelmiş gibi burulmanın arasında geçen her şey.

Bir şeylerin sadece dilde kalmasından, gerçekten iman edemediğim şeylerden bahsetmekten sığınıyorum her şeyin yaratıcısına. Hazmedebildiğim kadarıyla da bir sürü şeyden bahsediyor; şu anki algımla da bir sürü şeye inandığımı ya da inanmadığımı söylüyorum. Sözler çok kuvvetli. Daha dile düşmeden önce sadece beyinde oluşan elektrik sinyalleriyken bile bir şeyler yaratmaya başlıyorlar senden sana. Hele bir de dile düşüp, duygularla da birleşirse off neler neler =) O yüzden korkardım hazmetmeden bahsetmekten, içselleştirmeden, gerçekten iman etmeden ahkam kesmekten.

Farkında olsa da olmasa da hepsinden sınav oluyor insan evladı. İçselleşmeyen ama dilde dönüp duran şeyler de çok fena çarpabiliyor insanı. Bazen evrenin bu tatlı sopasıyla içselleşiyor bir şeyler, haddini biliyor insan. Bazen de hiçbir şey anlamıyor, at gözlüğü takmış gibi; göremeden, anlayamadan aynı şeyleri yapıp sopasını yemeye devam ediyor.

Yukarıda yazdığım gibi olduğuna inanmak, deneyimlemek, bilmek beraberinde gerçekten harika bir güç getiriyor. “Her güçlükle beraber bir kolaylık vardır” ayetini yaşamak gibi. Bir şeyler güçlük/zorluk olarak gelmiyor da; bir oluş halini deneyimlemek gibi geliyor. Acı hissetmeden olanla kalabiliyor ya da uzaklaşabiliyorsun.

Bir şey fark ediyorum.

Elif Şafak - Büyük Aşk, Büyük Nefret

“ŞİMDİ sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekiyor mu?” diye sormuştu Nâzım Hikmet, o muazzam ve duru üslubuyla. Halbuki bugünün aşklarını görse ne derdi acaba? Bugün ellerde teraziler, adeta gramla tartılıyor aşk. 160 gr sevgiye karşılık 160 gr sevgi alınabilirmiş gibi herkes verdiği kadarını istiyor. Seven erkek mutlak itaat, mutlak hâkimiyet bekliyor. Zihinlerde bir denklem var sanki. Denklem karşılanmadı mı tüm formül bozuluyor. Ve işte o zaman bir de bakmışsınız ki aşk bitmiş, nefret başlıyor. Ne çabuk geçiyoruz bir uçtan bir uca.

Elektrik Sorunsalı

Çedaş'ın çalışma hayatımla bir alıp veremediği varmış gibi gelmeye başlıyor artık. 

Dikkat ediyorum ne zaman enerjik uyanıp dikkatimin dağılmasına izin vermeden çalışmaya başlasam elektrikler kesiliyor.(Sabah 5-5.30gibi uyanmaya başladığımdan beri hep enerjiğim aslında ama dikkat dağılmadan çalışma kısmı bazen olmuyor) 

Sonuç olarak yine elektrikler gitti ve boş boş oturuyorum. İşler güçler beni bekler, saygılar çedaş...